Wednesday, June 30, 2010

Neden üç gece açığız?

Bebek kalamarlar aldım bu hafta, yüzgeçleri hala üstünde. Böylesi ızgara yapmak için birebir. Biraz soda, tuz ve şekerle bir kaç dakika ovmak pamuk gibi olmasına yetiyor da artıyor. Önce bir kısmını közlenmiş patlıcan, beyazpeynir ve fesleğen karışımıyla doldurduk. Bir kısmını da benim gibi sade severler için sadece zeytinyağı ve ezilmiş sarımsakla marine ettik. Kalamarı pişirmek ya bir dakikadan az yada bir saatten fazla olmalı. İkisinin arası lastik gibi oluyor. Daha sonra Sema ve Gökçe'yle kızgın ızgaranın üstüne attık bir tane pişirdik. Kalamar pişerken bir kaseye erken hasat zeytinyağı, toz kırmızı biber, taze soğan, maydanoz ve azıcık ezilmiş sarımsak koyup karıştırdık. iki tarafını da pişirdiğimiz kalamarı alıp bu karışıma bulayıp üç parçaya ayırdık ve afiyetle yedik. Herkes çıkan sonuçtan memnun yanında haşlanmış deniz börülcesiyle servis etmeye karar verdik.
 Malzeme alışverişi sabah erken saatlerde yapılıp üstüne bir de yemeği servis etme şeklimizi bir seramoniye dönüştürdüğümüz için bir çok başka lokantada ki serilik yok biz de. Bu bizler için hem çok heyecanlı ve eğlenceli bir o kadar da zor. Bu noktada hiçbir şey otomatiğe bağlanamıyor. Yemek yaparken ki esas amaç yiyenlere parmaklarını yedirmek.. Doyurmak için değil heh işte dedirtmek için. Ve biz öğle yemeği servisinin koşturan temposu için bu hazırlıkları yaptıktan sonra vaktimizi bir gün sonrayı programlayarak geçiriyoruz. Ve sonra haftada üç verdiğimiz akşam servisi için malzemeler düşünüp, havanın ısısına, mevsime, ve o gün ki ruhumuza göre yemekler yapıyoruz. Her biraraya getirdiğimiz tabak  malzemenin asıl lezzetini öne çıkarmaya yönelik. Kuş kondurmuyoruz, en olması gerekeni doğru teknikle uyguluyoruz. Ve pişirirken tadıyor tadıyoruz. Kendimizi yenileyebilmek, üstünde düşünebilmek, ve hergün değişen menüler yapabilmek için gündüzleri dışında haftanın üç gecesi açıyoruz.

No comments:

Post a Comment